YÖRÜK KAVRAMI YÖRÜKLERİN SOSYAL VE EKONOMİK YAŞAMLARI
Yörük; yürü(mek), yörü(mek), kelimesinden türetilmiştir. Bu haliyle, Yörük, “yürüyen”, “göçen”, “göçebe” veya “yarı göçebe” olarak yaşayan insan demektir. Terimin ilk anlamı göçebe yaşayış tarzı ile ilgili olsa da zamanla “göçebe” yaşayıştan ayrılmış, toprağa bağlanmış, köylüleşmiş, hatta kentlileşmiş insanların bir bölümü, atalarının yaşayış biçiminin adı olan “Yörük” sözünü kendilerine sıfat olarak kullanmaya devam etmişlerdir. Osmanlı devleti döneminde ortaya çıkan bu ad, göçebe yaşayışın sosyal hayattan çekilmesine paralel olarak yavaş yavaş unutulmaya başlamıştır. Yaşayış ve ekonomik üretim tarzının adı olan Yörüklük, günümüzde bir kültürel yapı özelliği taşımaktadır. Yörük, bir etnik yapının adı değildir. Yörüklüğü, farklı bir etnik grup şeklinde göstermek, Türkmen ve Türk adından ayrı düşünmek mümkün değildir.
Yörükler, etnik olarak Türklerin Türkmen/Oğuz kolundandırlar. Pek çok kaynakta “Türklerin Anadolu’ya göçüyle yerleşik hayata geçen Oğuz Türkleri Türkmen adıyla kalmış, göçebe kalanlar ise Yörük adıyla anılmışlardır” denilmektedir.
Yörüğ’ün yaşayış biçimi onun düşünüş ve davranış biçimini de etkilemiştir. Yörükler, göçebe yaşayış gereği pek çok yer, yurt ve insan topluluğu ile karşılaşır. Bu onun düşünüş ve davranışının zenginliği olur. Köylülüğün dar yapısı, bir o kadar muhafazakâr kalıplarına karşılık, Yörük daha özgürlükçü ve daha hoşgörülüdür.
Yörükler; yaşayış sistemi gereği farklı insan topluluğu ve farklı kültürle karşılaşabilmiştir. Bu karşılaşmalardan dolayı farklı kültür ve inanışların varlığından haberdar olmuş, onları benimsemese bile hoşgörü ile bakabilmeyi öğrenmiş, bunu günlük hayatında uygulaya gelmiştir. Yörükler; kültürel değişim ve gelişimi sağlayanların başında yer almışlardır. Onların göçebe veya yarı göçebe yaşayış tarzı başka bölgelerdeki kültürel hareketliliği bir başka bölgeye taşımalarına vesile olmuştur. Kültürel etkileşim ve kültürün yayılmasında Yörüklerin payı büyüktür. Farklı düşünüş, duyuş ve tabiatla iç içe yaşayış Yörüklerin düşünce ve inanç dünyasını da yaşadığı evren gibi geniş tutmuş, bunu için dinde de, farklı kültürü yaşayan insanlara bakışında da hoşgörülü olmayı kendine bir yaşayış biçimi saymıştır.
Türklerin göçebe veya yarı göçebe yaşayışı ve düşünüşünün adı olan Yörük/Türkmenlik kaynağını çevre, hayvan ve insan sevgisinden alır. Bu geleneğin evrensel olabilecek değerlerinin tespit edilerek düşünsel ve kültürel bir varlık olarak canlandırılması Türk kültürü açısından önemlidir.
Tarihi dönemlerde Yörük; baharı yazlakta, yazları yaylakta, güzleri güzlekte, kışları kışlakta geçiren insandır. Yörüğün hayatı hayvanına bağlıdır. Sahip olduğu temel güç kaynağı hayvanlarıdır. Yörük ekonomisinin temel dayanağı hayvan besleyiciliğine dayanır. Yörük; esas olarak küçük baş hayvan besleyiciliği ile at ve deve besleyiciliği yapar. Keçi ve koyun bunun en belirgin kaynaklarıdır. Deve ve at ise daha çok binme ve yük çekme aracıdırlar. At binittir, deve göçüt veya yüklet. Dede Korkut Kitabı’nda veya Divanu Lügai’t-Türk’te bunun en güzel tarifleri vardır.
Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı. Bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. Develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı. Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu. Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.
Kaynak : http://www.mentese.bel.tr/yoruk-kulturu
http://www.tarihsinifi.com/10464/yorukler-yoruk.html
YÖRÜK YEMEKLERİ
Yörükler sürekli göç halinde oldukları için yemekleri de kolay yapılabilen, yapılması çok zaman istemeyen yiyeceklerdir. Yemek yerine aş kelimesini kullanırlar. “As pişireceğim” derler. Yemeklerin ağırlığını unlu gıdalar teşkil eder. Temel gıdaları yufkadır. Büyükçe bir saç üzerinde en az iki kişiyle yapılır yufka. Biri yufkayı açar, diğeri sacın üzerinde pişirir. Yufka mümkün olduğunca çok yapılır ve üst üste yığılır haftalarca yenir. Yufka yenmeden kısa bir süre önce üzerine su serpilerek yumuşaması sağlanır. Yörüklerin pratik yemeklerinden biri de bazlamadır. Yufkadan biraz daha kalınca ve küçük olarak sacın üzerinde pişirilir, üzerine tereyağı ya da taze kaymak sürülerek yenir.
ANA YEMEKLER
Sura
Yörük kapaması
Yoğurtlu yörük kavurması
Güveçte yörük kebabı
Yörük köftesi
Yörük kebabı
Yörük bohçası
Paçık
Yörük (Özbek) pilavı
Ramazan kebabı
Çullama köfte
Kabartma
Ocak bükmesi
Cimcik hamuraşı
Büryan
Kakaç
Yörük bulgur pilavı
Tavuk dolması
Et altı yufka aşı
Kölle
Alca aşı
Kuzu etli genger
Tas kapama
Çekme kebabı
Etli aşır
Isırgan kavurması
TATLILAR
Dibile
Yörük ekşili tatlı
Gelin önü
Yörük helvası
Yörük sütlacı
Su muhallebisi
Sütlüaş
Hoşmerim
Pekmez helvası
Kırık helva
Kaynak : https://lezzetler.com/yoruk-yemekleri-vf116
YÖRÜK YAŞAMINDA DOKUMA GELENEĞİ
Yörükler bir yaşamı basit olarak sürdürmek için gerekli olan eşyanın kolay taşınır olması gerektiğinden dokumaları tercih etmişlerdir. Dokumalar taşımada, örtmede, saklamada ve sarmada kullanılmıştır (Atlıhan,1999:35). Kaldıkları yerlerde çadır kurarak yaşamlarını bu çadır hayatına göre düzenlemektedirler.
Yer değiştirmeden kaynaklanan eşya taşıma olgusu ve günler süren yolculuklar Yörükleri kolay taşınabilen eşyalar üretmeye ve kullanmaya yönlendirmiştir. Yörüklerin ev eşyaları yatak, yorgan, halı, kilim, zili, hasır, keçe, namazlağ, ala ve kıl çuvallar, heybe ve torbalar ve mutfak eşyalarıdır. Bu eşyaların çok büyük bir kısmı dokumacılığa dayanmaktadır. Ayrıca bu üretim faaliyeti başlıca geçim kaynakları olan hayvancılıktan elde edilen hammaddeyi kullanmayı gerektirmektedir.
Yörükler bakımını üstlendiği ve etinden, sütünden, derisinden yararlandığı hayvanlarının yünlerini, çeşitli ihtiyaçlarını karşılayacak fonksiyonellikteki eşyaları üretmek için kullanmaktadır. Bu nedenlerle ve az yer kaplayan, fonksiyonel ve hafif eşyalar üretilmesinden dolayı dokumacılık, yaşadıkları evlerini sürekli bir yerden bir yere taşıyan bu topluluklar için konar-göçer hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir (Akan, 2008: 23).
Yörüklerin yaşam biçimlerini ve karakterlerini uzunca yıllar korumaları, gelenekçi bir tutum sergilediklerini açıkça göstermektedir. Bu gelenekçi tutumun en çok göze çarptığı alan ise dokumalarıdır. Müzik, ahşap işlemeciliği, deri işçiliği gibi Yörük sanatları içerisinde dokumaların değişmeden günümüze ulaşması bu gelenekçi tutumları sayesinde olmuştur (Kademoğlu,1973:24).
Yörük dokumaları aynı zamanda estetik açıdan değer taşımaktadır. Yörükler dokumalarında, geçtikleri bölgelerde gördükleri çeşitliliği ve renkliliği yansıtmaktadır. Böylece hem fonksiyonel, hem de sanat değeri taşıyan ürünler ortaya çıkmıştır (Akan,2008:23).
Dokumalarda Kullanılan Hammadde Yörük yaşam biçimi hayvancılıktan artan yün ve kılların dokumacılıkta değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Yörükler kırkılan yün ve kıllardan iplik elde etme işlemlerini ustalıkla sürdürmüşlerdir. Uzun yürüyüşler esnasında vakit kaybını önlemek amacıyla, yürürken liflerin bükülerek iplik haline getirilmesi işlemlerini üstlenmişlerdir.
Dokumalarda kullanılan yün ve kıl liflerinin bölgede yaşayan hayvanlardan elde edildiğini, dokuma faaliyetinin hayvancılığa dayalı olarak yapıldığını, buna bağlı olarak ise keçi kılının geniş kullanım alanı bulduğu söylemek mümkündür. İkinci sırada ise koyunyünü yer almaktadır. Keçinin kılı ve koyunun yünü, Yörüklere dışarıya muhtaç olmadan, kapalı bir ekonomi içinde bir hayat yaşatacak iki hammaddedir. Kıl veya yünü kendi üretimleri olan alet ve tezgâhlarda dokuyarak ev eşyalarını, hayvanlarının eşyalarını elde etmiş olurlar. Bu basit uğraşlar Yörüklerin köy ve kasabalara yerleşmesi ile mazmanlık(keçi kılından ip örme) ve mutaflık (ipleri özel tezgâhta dokuyanlar) mesleklerinin yaygınlaşmasını sağlamıştır (Eröz, 1991:171).
Dokumalarda çözgü ve atkı ipliklerinde keçi kılından ve koyunyününden, desen ipliklerinde ise sadece koyunyününden elde edilen iplikler kullanılmaktadır. Dokumaların kullanımdaki fonksiyonları yanında kullanılan lif cinsine göre de isimlendirilmesi (yün ala, kıl ala çuval gibi), dokumalarda kullanılan hammaddenin önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Araştırmada deve kılının kullanımına ait bir bulguya rastlanmamasına rağmen bazı kaynaklarda geçmişte kullanıldığı ifade edilmektedir. Liflerin kırkım aşamasından dokumaya hazır hale getirilinceye kadar geçirdiği işlemler kırkım, yıkama, tarama, yay ile atma, burma hazırlama (liflerin kirmende eğrilmeden önce düzenli gelmesini sağlamak için yapılan işlem), eğirme, koçlama (eğrilen ipliklerin iki kat yapılmasına verilen isim), bükme işlemi olarak sıralanmaktadır (Akan, 2008:30)
İpliklerin renklendirilmesi konusunda Yörük kadınları çok başarılıdırlar. Kompozisyon hiçbir zaman zevksiz ve rahatsız edici bir şekilde durmaz. Yörük dokumalarının renkleri sevinçli ve neşelidir (Reinhard, 77:249). Yapılan araştırmada bitkisel boyalı dokumaların eski örneklerle sınırlı olduğu, günümüzde bitkisel boya uygulamalarının çok az olarak devam ettiği saptanmıştır. Görüşme yapılan dokuyucular ipliklerini haftada bir kez köye gelen boyacılara boyattıklarını, bu işlem için ise kimyasal boyaları kullandıklarını ifade etmişlerdir. Ancak kolay elde edilen boya bitkilerini kullanan dokuyucular da mevcuttur. Yöntem olarak geleneksel metotların takip edildiği bu iplik renklendirme işleminde genellikle cevizin kullanıldığı belirtilmiştir (Akan, 2008:31)
Kullanılan Tezgâh ve Araçlar
Yörüklerde dokumaların elde edildiği tezgâhları dokuyucuların kendi imkânları ile oluşturdukları gözlenmiştir. Yörüklerin yerleştiği köylerde yapılan gözlemde düz dokuma tekniklerinin dokunduğu tezgâh çeşidi olan “ıstar tezgâh” kullanıldığı görülmüştür. Bu tezgâh çok hızlı sökülüp, monte edilebildiği için Yörük yaşam tarzı sürdüren topluluklarda ve günümüzde köylere yerleşmiş olan Yörüklerde sıklıkla kullanılmaktadır
Kıl tarağı: Keçi kılını çepelinden temizlemeye yarayan basit bir alettir (Eröz,1991: 175). Bölgede yapılan incelemeye göre kılları taraktan geçirmek için bir ucuna yere dik olarak çakılmış metal çubukların bulunduğu tahta parçası kullanılmaktadır. Kıl tarağında tarama işlemi kullanıcının taramanın yapıldığı ucun karşısına ağırlık yerleştirilmesi ve iki eli ile tuttuğu kılları metal çubuklar arasına sağa ve sola hareket ettirmesi ile gerçekleşmektedir.
Yay ve ileğat: Kırkılmış ve pisliklerinden temizlenmiş yünler liflerin ayrılması ve kelep yapılacak hale getirilmesi için kiriş ya da yay denilen araç ile işlemden geçirilir. Ağaçtan yapılmış yay ve bağırsaktan yapılmış kiriş ile tutturularak bu aleti oluşturur. Bu ağaç çubuğa Mersin/Mut’un Hacıahmetli köyünde “çirpi” denilmektedir. Yayın yapımında bugünkü koşullarda bağırsağın yerine kalın sicimin kullanıldığı, eskiden deriden yapıldığı söylenen ileğatın ise bugün ahşaptan yapıldığı gözlenmiştir.
Kirmen ve iğ: Temizlenmiş, taraktan geçirilmiş yünler ağaçtan yapılan kirmen ile iplik haline getirilir. Aynı amaçla iğ de kullanılmaktadır. Kirmen ayakta, iğ ise oturarak kullanılmaktadır. Yörük topluluklarda hareket halinde iken bile kullanılabilen kirmenin tercih edildiği saptanmıştır.
Gülcan: Bir çeşit iplik sarma aletidir. Ağaçtan yapılmış bir kaide üzerine iplik çilesini yerleştirmeye ve sarmaya yarayan birbirine dik olarak pervane şeklinde tasarlanmış ağaç çerçevelerden oluşmaktadır. Bölgede yapılan incelemeye göre “çıkrık” ya da “kecefe” denildiği saptanmıştır. Seyrek olarak kullanıldığı göze çarpmaktadır.
Çıkrık: Bazı yörüklerde “çark” denilen bu alet ipleri eğirmek, bükmek için kullanılmaktadır. Bölgede çıkrığa yerleşik hayata geçmiş Yörük evlerinde ve dokuma atölyesinde rastlanmıştır. Aletin işlemesini sağlayan ve “kolçak” denilen kol çevrilerek kullanılmaktadır.
Kirkit: Dokuma esnasında atkı sıralarının sıkıştırılması için kullanılan bu alete yaygın olarak rastlanmıştır. Ayrıca bu bölgede bu araca “girgit” denildiği saptanmıştır.
Dokuma Eşyaların Sınıflandırılması
Yörüklerin dokuma eşyaları yaşamlarının her aşamasında kullanmış olmaları, çok çeşitli dokumaları üretmelerini sağlamıştır. Göçebe yaşam tarzında giyim, örtünme, barınma, taşıma gibi birçok ihtiyacı karşılayan dokumaları çok nadir eşyalar dışında genelleyecek olursak üç grupta sınıflandırabiliriz.
1-Örtü ve Yaygılar
Yörüklerin yaşam koşullarına bağlı olarak tercih ettikleri dokumalar arasında göç üzerine örtmek için kullanılan kilim, cicim, zili ve sumak teknikli düz dokuma yaygılar ve göçebe hayatın sona ermesinden sonra yerleştikleri köylerde dokudukları halılar sıralanabilir. Karakoyunlu Yörükleri tarafından dokunan kırmızı, beyaz, sarı, siyah renkli, ortasında baklava dilimi motifi yer alan, 220x130 cm ebatlarında dokunan “fardalı kilim” ve boyutları yaklaşık 140x 320 cm olan, çok renkli ve kenarında geniş suyu bulunan zemininde elibelinde, tarak, koçboynuzu, sandık motifleri bulunan “farda kilimi” bilinenler arasındadır (Seyirci, 1992:189)
Göç sırasında bir yaşını geçmemiş genç develeri sürüye alıştırmak için onları sırada tutmaya yarayan bir işlem uygulanır. Buna "halık çekme" denir. Halık bağlandıktan sonra üzerine "Alara" denilen örtü örtülür. Alara; yüzey aralıklı şeritler içinde desenlenmiş atkı yüzlü bir dokumadır (Atlıhan,1993:108). Yörük kilimleri Anadolu’nun geleneksel kilim yaygılarıyla benzer fakat motif ve renkleri bakımından kendine özgü özellikler taşır. Taşıdığı motiflere ya da dokuyan Yörük aşiretine bağlı olarak “Sandıklı, Hacıiseli, Hasanca, Aklı Türkmen, Boynuz, Basma, Çingen, Kürt, Hacı Yusuf, Çiçekli, Kafalı Kilim” gibi özel isimler ile bilinirler (Kademoğlu,1973:26)
Yörük kilimlerinin hepsinin kırmızı zeminli oluşları, çok sade desen anlayışı, belirli bir konuyu anlatmak isteyen özel sebeplerden dokunmuş oldukları düşüncesini ortaya çıkarmaktadır (Acar, 1980:27). Kilim motiflerinin tarihi yapısı içinde sürekliliğini saptamak zordur. Tarih öncesi kazılarında görülen idollerle, buluntu eşyalarda saptanan motifleri yörenin dokuma sanatında izlemek mümkündür (Durul, 1979:24). Motifleri kendi yaşamlarından örnekler sunacak şekilde "aman kız", "tilki kulak", "yıldız", "yıldızlı dikme", "zülüf", "kurt izi", "kedi kulağı", "yar yare küstü", "eğer kaşı" gibi ifadelerle isimlendirirler. Örtü niteliği taşıyan kilimler göç esnasında kervanın gösterişli olması için çok gereklidir. Aynı zamanda kadınların becerisi de böylece sergilenmiş olur.
2-Çadır Dokumaları
Çadır kelimesi Türkçe "çat" kökünden gelen ve "dokumadan yapılmış taşınabilir mesken" anlamına gelen bir kelimedir. Göçebe hayat tarzındaki yeri ve önemi vazgeçilmez bir konut türü olan çadır, göçer toplulukların en belirgin özelliklerinden birisidir. Çadır, göçer toplulukların dayandıkları kaynaklara ve sürdürdükleri yaşama şekline uygun bir konut türü olarak ortaya çıkmaktadır. Biçimi ve türü ne olursa olsun göçer hayat tarzının sürekli göçü gerektiren özelliği ile kısa sürede kurulup, sökülebilir ve kolaylıkla taşınabilir nitelikte oluşu, gerek hammaddesinin sağlanıp dokunması, gerekse iklim şartlarına uygunluğu ve çok yönlü yararlanma biçimleri çadırı yaratan en önemli faktörler olarak görülmektedir (Kutlu,1987:329).
Karaçadır, diğer çadır türleri arasında kurulup, kaldırılması ve taşınmasındaki pratiklik nedeniyle tercih edilmiştir. Karaçadır elemanlarında ahşap malzeme azdır ve taşınması için bir deve yeterlidir (Atlıhan, 1992:49). Çadırın "çul" adını alan kıl örtüsü doğal renklidir. Çoğunluğu kahverengi olan bu kıl dokumaların beyaz renkte olanları daha önceleri kabile reislerine sonradan ise yeni evlilerin çadırlarına gerilmek üzere dokunmaktadır (Gürdal, 1976:66). Çadırı oluşturan temel parça olan keçi kılından dokunmuş çadır örtüsü ve sitil, siyek ve bağlamada kullanılan kolanlar başlıca çadır dokumalarını oluşturmaktadır. Çadır zeminine, yünü verilerek başkalarına yaptırılan keçeler serilir. Çadırın direkleri üzerine çekilen kıl dokumalar yaklaşık 2-3 m uzunlukta 50 cm ende dokunurlar. Her dokuma sonunda uç kısma saçak yapılır. En küçük çadırda 5 kanat yan yana dikilerek çadır örtüsü elde edilir. Çadır büyükse 7 kanat eklenir. Kanatların 60-70 cm eninde 10 parça olarak dokunması gerekmektedir. "Sitil"ler çadır örtüsüne göre daha seyrek dokunmuş çul türü dokumalardır (Atlıhan, 1992:50). Çadır duvarının perdesi olarak yalnız çadırda kullanılırlar. Yağmura ve toza karşı çadırı korur. Çadırın içinden dışarıya bakıldığında dışarıdaki şekiller görülebilir. "Siyek"; 15-20 cm eninde, çadırın boyuna göre iki adet olarak, sitil ipinden dokunmuş bir şerit görünümündedir. Çadır örtüsünün uzun kenarlarına eklenir, yağmurda çadır çatısından akan suyu aşağıya akıtan saçak görevi görür. "Kolanlar" ise 20 cm eninde sitil ipinden dokunmuş şeritlerdir. Çadır örtüsünün enine, direkler hizasında çadır örtüsüne yan kenarlarından kıl iplik ile dikilirler (Atlıhan,1992:51). Çadır için kullanılan kıl dokumalar, diğer özelliklere sahip olmasıyla birlikte olumsuz hava koşullarına dayanması nedeniyle önemli bir lif ürünüdür (Eliçin vd., 2000:13). Kıl çadırın 2000’li yıllarla birlikte kıldan iplik yapılması ve motorlu tezgâhlarda dokunması suretiyle endüstriyel olarak elde edildiği saptanmıştır.
3-Taşımada Kullanılan Dokumalar
Yörük yaşama biçiminin vazgeçilmez unsuru olan göçler, eşyaların sağlıklı biçimde taşınması için gerekli dokuma eşyaların üretilmesini zorunlu kılmıştır. Bunlar arasında tahıl, giysi ve göç çuvalları, heybe ve torbalar, çullar, kolanlar ve deve donanımında yer alan diğer dokumalar yer almaktadır.
Çul:
Halk arasında cicim, zili teknikleri ile dokunan ve çeşitli amaçlara hizmet eden dokumalara “çul” denilmektedir. Yörüklerde çul olarak ifade edilen bu dokumaların yörük yaşam biçiminin getirdiği konar-göçerlikte çok elverişli taşıma fonksiyonu bulunması nedeni ile tercih edilmesi doğaldır (Kayıpmaz vd., 1993:36). Çadır içindeki çuvalların hemen yanında Yörüklerin yatağı ve yorganından oluşan “yığıntı” veya “yük” yer alır. “Yük çulu” bu çuvalların ve yükün üzerine örtülerek altlarındaki eşyaları çeşitli etkilerden korur. Göç sırasında bütün develere yüklenmektedir. Burada da çul, yükün üzerine örtülür. Bunun dışında Yörüklerin uyurken çula sarındıklarına da rastlanmıştır (Ersu, 1976: 126 ). Yörüklerde çul iki ayrı tür dokumanın adıdır. Bunlardan birincisi çadırı meydana getiren siyah, genellikle nakışsız dokumalardır. Çadır çulları çadırda kullanılış yerlerine göre “çadır”, “yan stil”, “ön stil” gibi isimler alırlar. Dokundukları tezgâh ta diğer çulların dokunduklarından ayrıdır. “Çullalık” veya “çulhuluk” olarak isimlendirilen dokumalar mutaf türünde tezgâhlarda dokunurlar. Diğer çul türü ise Yörüklerce “ihram” veya “yük çulu” olarak isimlendirilir (Ersu, 1976: 126 ).
Çuval:
Yün, pamuk, keten ipliğinden dokunmuş, geniş torbadır. Anadolu’da köylerde kilime benzer yünden dokunan çuvallar bulunmaktadır. Bir Anadolu dokuması olan yörük çuvalları aynı zamanda evin süsüdür (Önder, 1995:56). Yörükler yaşadıkları hayat nedeni ile eşyalarını ve yiyeceklerini yanlarında bulundurmak için çuvallar dokumaktadırlar. Bu çuvallar çadırın etrafına dizilir. Çuvallar da düz dokuma tekniklerinden cicim, zili, sumak teknikleri ile dokunur. Kenarları indirip, kaldırmayı kolaylaştıracak şekilde kuşaklı olarak tasarlanmaktadır. Bu kuşakların hazırlanmasında kolon dokuma veya çarpana tekniklerinden yararlanılmaktadır. Halk arasında çuval, “uşak” “dimi” gibi isimlerle anılır. İçlerine buğday, çavdar gibi tahıl türü bitkiler, un ve çeşitli günlük kullanım eşyalarının konulup taşınması veya saklanmasında kullanılır. Yaptığı işe göre de “un çuvalı”, “yük çuvalı”, “asbab (elbise) çuvalı” gibi isimler alır. Çamaşır çuvalına genellikle “sırt çuvalı” denir (Deniz, 2000: 86). Elbise çuvalları genellikle desenli olarak dokunur ve “ala çuval” olarak isimlendirilir. Çuvallar gerek malzeme, gerekse kullanıldıkları yere göre “ala çuval”, “kıl çuval”, “un çuvalı” olmak üzere üç grupta toplanabilir.
Ala çuval: Nakışça zengin, çok renkli, giyecek eşyalarının saklandığı çuvallara denir. Giyecek ve bu türden eşyalar için yünden dokunmaktadır. Çadırların genellikle sağ köşesine konularak üzerleri açık bırakılır. Çadırı renklendiren en önemli parçalar bu çuvallardır. Çok zengin bir renk ve motif anlayışı bulunmaktadır. Yörüklerde genç kızların çeyizlerinin en önemli parçasını oluştururlar (Dulkadir, 1997: 82 ).
Kıl çuval: Kıl çuvallar tahıl, yiyecek kapları gibi eşyaların taşınmasında ve depolanmasında kullanılır. Atkı ve çözgüleri kıldan oluşur, üzerinde süsleme bulundurmaz. Kıl çuvalların daha büyük tiplerine saman taşımada kullanılan “harrar” denilmektedir (Eren, 1976: 27,Dulkadir, 1997)
Un çuvalı: Un çuvallarının atkı ve çözgüleri yündür. İçine yiyecek maddesi konulan bu çuvallar taşıma hayvanlarına yüklenerek taşımada kullanılır. Sağlam ve gösterişli olmalarına özen gösterilir. Kendisine özgü bir süsleme anlayışı yoktur. Diğer çuvallarda yer alan kalıplaşmış motifler bulunmaz. Çoğunlukla basit ve küçük ebatlı motifler tercih edilir (Dulkadir, 1997: 83, Ersu, 1977: 214). Heybe ve torba iki farklı ölçüde kirkitli dokumalardır. Fakat renk, desen, teknik, işlevsel özellikleri bakımından birbirlerine benzerler.
Torba: Düz dokuma teknikleri ile dokunmuş ve küçük boyutta tek parça halinde dokunmuş taşıma eşyasıdır. Ebatları 30-50x35-50 cm arasında değişir. Torba heybenin kullanıldığı yerlerde ama genellikle azık taşımak için ya da çadırın süslenmesinde kullanılır. Hayvanların saman ve yemleri de torbalar içerisine konularak taşınır, ancak saman torbası desensizdir. Torba sapından tutularak omuzda veya göğüs üzerine çapraz asılarak kullanılır. Torba sapları önem taşımaktadır. Torba sapları elde, birden fazla iplik grubu ile tek renk ya da birden fazla renk ve farklı teknikler ile örülür. Bu teknikler arasında çarpana tekniği ya da topak örüm tekniği sayılabilir. Çadırda tuz torbası, kaşık torbası, iğlik (bir çeşit dikiş torbası) gibi amaçlarına göre değişik ölçülerde torbalar asılarak kullanılmaktadır. Bergama çevresinde ve Manisa Yuntdağ köylerinde sayıları yarım düzineyi bulan, her birinin duvarda çakılmış iki çivi arasında saplarından gerdirilerek asıldığı ve içlerine küçük boyutta eşyaların konulduğu torbalara rastlanmıştır (Atlıhan, 1999: 37).
Ev süslemesinde oda içerisinde “sergen” denilen ahşap raflara mutfak eşyaları dizilerek, saçağa torbalar asıldığı ve bu torbaların yeni evlenenlerin çeyizi arasında mutlaka bulunması gerektiği tespit edilmiştir (Deniz, 2000: 86 ).
Heybe:
Çift gözlü bir dokuma olup, genellikle kırsal bölgelerde, eşya taşıma amaçlı olarak kullanılmaktadır. Genellikle köylerde binek hayvanı üzerine atılarak veya omuzun iki yanından sarkıtılarak kullanılan iki gözlü torba olarak tanımlanmaktadır (Eliçin vd., 2000:37).
Heybeler halkın en çok kullandığı dokumalardandır. İçerisinde yiyecek veya eşya taşınır ve binek hayvanları üzerine atılır (Deniz, 2000: 85).
İngilizce “saddelbag” olarak bilinen heybede iki adet torba bulunur. Bu iki torba birbirine dokuma parçası ile bağlanmıştır. Heybede bulunan torbalara “heybe gözü”, aradaki bağlantı kısmına da “heybe ağı” denir (Atlıhan, 1999: 37 ).
Heybenin arkası düz dokuma olup, ön tarafında çeşitli motiflerle dokunmuş kısımlar bulunacağı gibi her iki tarafı düz dokuma olan türlerine de rastlanmaktadır (Eliçin vd., 2000: 37). Heybeler kendi aralarında ekin ve omuz heybeleri ve azık torbaları olarak gruplanırlar. Ekin ve omuz heybeleri çift, azık torbaları tek gözlüdür (Gerçek, 1982: 40).
Bu örnekler dokundukları malzeme ve tekniklere göre değerli veya değersiz sayılır. Tarlaya götürülen veya çobanların binek hayvanları üzerine attıkları heybeler keçi kılı veya pamuktan dokunmaktadır. Genellikle “çubuk” denilen dar kuşaklarla süslenir veya hiç süsleme yapılmaz. İlikli kilim tekniği ile dokunanları, içine eşya konulacağı için dayanıksızdır. Daha çok zili tekniği ile dokunmaktadırlar (Deniz, 2000: 85).
Heybenin işlevi sadece içine eşya konulup, taşınan dokuma değildir. Heybe aynı zamanda para gibi bir ödeme aracıdır (Atlıhan, 1999: 38 ). Köylerde insanların birbirlerine borçlarını ödemek için kullandığı değiş-tokuş unsuru ya da düğünlerde hediyeleşme geleneğinde önemli bir eşya niteliği taşımaktadır.
Kolan dokumalar:
Dokumacılıkta çeşitli malzemeler ile oluşturulan tabletler yardımı ile dokunarak yüzeyler meydana getirilen dokuma türüdür. Tabletli kolan dokumacılığı eski bir el sanatıdır ve sadece tabletler tezgâhı oluşturur.
Kolan dokumalar hayvanlara yük bağlamada, çocuğu beşiğe veya sırta bağlamada, beşiği sırta almak için, sırtta taşınan dokuma eşyaların sap kısmında, çeşitli yük taşıma işlerinde kullanılmaktadır. Kullanım şekillerine göre çeşitlenmekte ve “bağcak”, “durmaş ipi” gibi isimler almaktadır.
Bu dokuma, tabletler ile dokunabildiği gibi, saç örgüsü, üç ayaklı tezgâhlar ile birçok teknikte aynı amaca uygun olarak üretilmektedir. Kolan dokumaların hammaddesi genellikle Yörüklerde çok miktarda elde edilen ve kullanım alanı bulan kıl lifleridir. Desenli dokunabildikleri gibi boyuna çizgili de dokunabilirler.
Aydın ili Bozdoğan ilçesine bağlı Olukbaşı, Kızılca ve Dutağaç köylerinde yerleşen Yörükler, keçi kılından çadırda kullanılmak üzere dokunan çul ve sitil dokumaların yanında çuval, heybe, torba, kolan dokumaların da üretildiğini bildirmektedir. Ayrıca hayvanları tımar etmek için gebre, develerin ayağa kalkmasını önlemek için de paça yapıldığını da ifade etmektedir.
Deve Önlüğü:Bazı göçerlerin "deve atkısı" da dediği, tezgâh dokumasıdır. Renkli ve nakışlıdır. Ebatları yaklaşık 16-20 x 250-300 cm’dir. Genellikle devenin boynuna atılır (Seyirci, 1987:335).
SONUÇ Yörüklerdeki kirkitli dokumaların zenginliği, onların göçer olarak yaşamış olmalarıyla çok yakından ilgilidir. Bugün yerleşik hayat süren Yörüklerin kilimlerinin boyları kısalmış, enleri genişlemiştir. Çünkü işlevleri değişmiştir (Atlıhan,1993:112)
KAYNAKLAR –
Acar, Belkıs. “Kaybolan Değerlerimiz”, Türkiyemiz, 6(17), s.37-40, 1975. -Akan, Meral. “Yörüklerde Taşımada Kullanılan Dokumalar”, 38. ICANAS Uluslar Arası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi 10-15-09-2007, C.1, s.21- 43, Ankara, 2008.
-Anonim. Türk El Sanatları, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü yayınları:202, Ankara, 1993.
-Anonim. Mut ve Çevresinde Milli El Sanatlarımız (Istar Dokuma), M.E.B. yayınları, Milli Gelenek Görenek ve El sanatları Serisi:1, 62s, Ankara, 1985.
-Arlı, Mustafa. “Kullanıldıkları Hammaddeye Göre El Sanatlarının Sınıflandırılması”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C.V, Maddi Kültür Dizisi:12 s:120-145, Ankara,1983.
-Atlıhan Şerife. “Güney-Batı Anadolu’da Karaçadır” Kültür-Sanat, Sayı:15, s.48-54, Eylül,1992.
-Atlıhan Şerife. “Fethiye Bölgesi Deve Kilimleri” Sanat, Kasım, Sayı:3, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, s.104-120, İstanbul, 1993.
-Atlıhan, Şerife. “Batı Anadolu’da Yaşayan Yörüklerde Heybe ve Torba Dokumalar”, Erdem Halı Özel Sayısı I, 10(28), s. 35-45. Ankara, 1999.
-Deniz, Bekir. Türk Dünyasında Halı Ve Düz Dokuma Yaygıları, A.K.M yayınları:215, 284s., Ankara, 2000.
-Dulkadir, Hilmi. İçel’de Son Yörükler Sarıkeçililer, İçel Valiliği Yayınları:3, 112s., Mersin, 1997.
-Eliçin, Ayhan ve diğer. Kıl Keçilerinden Elde Edilen Üst-Alt Kılların Bazı Fiziksel Özellikleri ile Kullanım Şekilleri, 58 s., Ankara, 2000.
-Erbek, Mine. Çatalhöyük’ten Günümüze Anadolu Motifleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002.
-Eren, Naci. “Yörük Çuvalları”, Türkiyemiz, 6(18), s.27-32, 1976.
-Eröz, Mehmet. Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 251 s., İstanbul, 1991.
-Ersu, Pekin. “Yörüklerde Yük Çulu”, Kültür ve sanat, 2(4), s.122-135, 1976.